

ÇOCUK VE OYUN
“Oyun, bir ayağı hayal, öteki ayağı gerçekler dünyasında bir köprüdür. Çocuk, oyun aracılığı ile bu iki dünya arasında anlamlı bir bağ kurar. Bilinmezlerle dolu çevresini oyun süzgecinden geçirerek, kendisi için anlaşılır duruma getirir. Dilinin yetersiz kaldığı yerde, ‘oyun dilini’ kullanır. Oyun, çocukların en doğal anlaşma ortamıdır. Biraraya gelen iki küçük çocuk, daha birbirinin adını öğrenmeden oynamaya başlarlar. Oyun, onların ortak dilidir. Oyunun çekiciliği, üç yaşından itibaren çocukları işbirliğine iter. Böylece oyun, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesinde en doğal bir ortam olur.”
Uzmanın gözlemlerine göre, “çocuklar, oyunlarına sürekli kendinden birşeyler katıyor, yaşantısını oyuna yansıtıyor. Oyun çocuk için aynı zamanda üzüntülerini, kaygılarını ve korkularını aktarma aracı da. Bu yolla sıkıntılarını ve iç bunaltılarını dışa vurup, kaygılarının yükünden kurtuluyor.
Prof. Chateau’nun da eserinde defalarca tekrarladığı gibi, küçük çocuk, ‘an’ı yaşayan varlıktır; ileriyi düşünemez ve planlayamaz. Onun oyunu, bir deneme, bir iş olup bir ‘alıştırma’ değildir; ‘varlığı’nın bir kanıtıdır ve düşünen bir varlık düzeyine gelinceye kadar bilincinde olmadığı ‘geleceğe bir yatırımdır’; oyundan aldığı haz, ‘kendi’nin bir uzantısıdır. Duyumsadığı haz, ‘sonuç’tan değil, yaptığı ‘etkinlik’ ve ulaştığı ‘üretkenlik’tendir.
“Oyun, çocuğun ‘gelişim’inin ve ‘kendiyle bütünleşme’sinin çok önemli bir parçasıdır. “Çocuk, oyununu, önceden hesaplamaz; bu yeti, anide gelişir ve sahnelenir. Dr. Menetlioğlu, oyun’un, ‘çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için, ‘sevgi’den sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besin olduğunu, oyundan yoksun bir çocukluk düşünemeyeceğini’ de sözlerine ekledi.”